Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. A.Atilla Doğan

Dr. A.Atilla Doğan   |  BERLİN

aatilladogan@gmail.com

YAZARIN TÜM YAZILARI

Türkiye’ye olan özlemi köpürtmek!

Almanya denildiğinde akla ilk gelen herkese göre değişebilir. Benim aklıma ilk gelen toplumbilimin (sosyoloji) anavatanı olmasıdır. Toplumbilim yabancı dilden aktarımıyla sosyoloji denilince birçok tanım, birçok terim ve birçok kuramın yanında birbirlerinden etkilenmesine rağmen birbirleriyle çelişen düşüncülere sahip bilim insanları gelir. Tanınmış birçok sosyoloğun Alman’ya da yerleşik olması ve çalışmalarını Almanca olarak yayınlamış olması nedeniyle de Almanya bana göre sosyolojinin anavatanıdır. İkinci Dünya Savaşı sonunda kimi yaptırımlar sonucu bu ülkeye yerleşen yabancı askerler ve yine savaş sonrası yetersiz olan emek gücünü desteklemek üzere gelen işçiler ve bu kapsamda gelişen çok kültürlü yeni bir Almanya’nın oluşması Sosyoloji’nin hem anavatanı, hem de ‘’babavatanı” haline getirmiştir.

Almanya’daki Türklerin hikayesi ile Türkiye’de doğup büyüyen her birey gibi daha küçük yaşlarda, Almanya’da çalışan akrabalarımızın getirdikleri hediye ve çikolatalar ile tanıştım. Almanya benim gibiler için güzel oyuncaklar, renkli gömlekler, markalı kotlar ve envaiçeşit çikolatalar demekti. Sonra zaman geçti seksenlerin ortasında Almanya hakkında daha fazla bilgi edinme fırsatı doğdu. Gün geldi Almanya’da bilimsel araştırmalar yapmaya başlayınca Almanya’nın sosyologlar için bir cennet olduğu kanaati edindim. Zaman hızla akıp geçti ve artık ben de tipik bir gurbetçi ya da “Almancı” özellikleri göstermeye başladım. “Her iki ülkeye yabancı ve her ülkeden vazgeçemez” bir duygu durum bozukluğu yaşayan birine dönüştüm. Otuz yıl içinde her iki ülkenin artıları ve eksileri arasında sörf yapmaya her ülkenin artılarını bir diğerine aktarmaya çalıştım. Bu duruma gelmemin nedeni yaptığım saha araştırmaları, Türk toplumu ile yakından ilgili olmak, her iki ülkede gelişen olayları yakından takip etmek ve Almanya’da yerleşik olmamdır.

Gelelim bu yazının konusuna, malum korona salgını nedeniyle Almanya’nın kimi ülkelerle birlikte Türkiye’ye gideceklere yönelik getirmiş olduğu kısıtlamalardır. Haziran ayından bu yana gelen haberlere bakıldığında Almanya’daki Türkler, Türkiye’ye gitmeleri halinde, Almanya’ya döndüklerinde ondört gün karantinaya tabi tutulacaktır. Nitekim bu uygulama son günlerde kimi eyaletlerde zorunlu test şartıyla daha da geliştirilmiştir. Şüphesiz bu uygulama sadece Türkler için değildir. Türkiye’ye gidecek herkes için geçerlidir. Türkiye’ye turistik amaçla gidecek olan Almanlar bu karardan çok da olumsuz etkilenmeyebilirler, çünkü bu yıl Türkiye yerine başka bir ülkeden tatil yapmaları mümkündür. Ama Türkler öylemi, Türkiye’de eş, dost, akrabalar var. Mal, mülk ve takip etmeleri gereken işleri var. Dolayısıyla bu engelleme belli bir noktadan sonra bazı temel hakların ihlaline dönüşmeye başlıyor.

Almanya’nın Türkiye’ye gidilmesini dolaylı yollardan da olsa engellemesi ciddi bir hata. Sosyolojinin anavatanında böyle kararlar alınması şaşkınlık verici. Türk sazı ile klasik batı müziği çaldığımızda Batılı dostlarımızın takdir dolu sözleri ve ilgilerini bilirim. Bugün ben de sosyolojinin üstatlarını yetiştiren Almanya’ya Türk sazı ile batı müziği çalmak istiyorum.

Ülkenizde yerleşik on milyon civarında yabancı olduğunu ve bu yabancıların içinde yaklaşık üç milyonunun Türkiye ile bağlarının olduğunu düşünün. Her yıl bu üç milyonun bir bölümü hem yaz tatili hem de sosyal faaliyetlerde bulunmak üzere Türkiye’ye giderken bunları engellediğinizi düşünün. Hele de Türkiye’deki yetkililer yaptıkları açıklamalar, Almanya’dan gelecek turistler için; kollarını açıp “bekliyoruz” derken kısıtlamaların giderek ağırlaştırılması Almanya’da Türkiye lehine bir mağduriyet oluşturuyor. Bu kararla Almanya’daki Türklerin Türkiye’ye olan özlemi köpürtülüyor. Almanya veya Avrupa dışına çıkışın engellenmesi, eve kapatılma duygusu yaşanmasına neden oluyor. Bir atasözümüzde der ki, “Bülbülü altın kafese koymuşlar, "ah vatanım" diye ağlamış” Memleket özlemi, aile özlemi, alışkanlıklar bir farklıdır bizim toplumda. Bu nedenle Türkiye’ye gidilmesini dolaylı yollardan engellemek Almanya’nın yararına değil aslında. Bülbülden açtık kuşla devam edelim. “Aşk avucuna konmuş bir kuş gibidir. Çok sıkarsan ölür, serbest bırakırsan uçar gider”  

Şahsıma ait duyguyu genelleştirip; Almanya’da yerleşik Türklerin büyük bölümü, Her iki ülkeye yabancı ve her ülkeden vazgeçemez bir duygu durum bozukluğu yaşamaktır diye düşünerek yazdım bunları. Türklerin Almanya’yı ikinci bir vatan gibi görmelerini desteklemek yerine onların anavatanlarına olan özlemini köpürtmek bilinçli yapılmaktaysa bunun da doğru olmadığı ortadadır. Büyük bir çoğunluğu genç ve orta yaştan oluşan üç milyonluk nüfusu entegre etmenin yolu bu değildir. Çünkü yasaklarla, engellerle Türkiye’yi, Türkçe’yi ve Türk kültürünü unutturmak mümkün değildir.  Bizler Almanya’da yaklaşık on ay boyunca ‘’Türkiye! Türkiye!” yaşarken, Türkiye’deki yaklaşık altı haftanın son iki haftasında “Almanya! Almanya!” demekteyiz. Bırakın her şey olduğu gibi kalsın, çünkü Türkler Almanya için bir zenginliktir!