Hak ve halk şairi Yunus Emre, 1240 (Hicri 638) yılında Eskişehir’in Mihalıççık ve Sivrihisar ilçeleri arasında kalan ve bugün kendi adıyla anılan Sarıköy’de doğmuştur.
Pek çok önemli şiirini içinde bulunduran Risalet-ün Nushiyye isimli mesnevisini 1307 – 1308 (Hicri 202) yıllarında yazdığı anlaşılmaktadır.
Şiirlerini bir araya getiren Divan’ı ölümünden sonra sevenleri tarafından düzenlenmiştir. Şiirlerinden Mevlana Celalettin Rumi’nin çağdaşı olduğu, onu tanıdığı, toplantılarına katıldığı ve kendi deyişiyle onun ‘ görklü nazarından ‘(güzel ve gösterişli bakış açısından) ilham aldığı anlaşılmaktadır.
1320 (Hicri 270) yılında Sarıköy’de vefat eden Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yılları ile Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarına denk düşen önemli bir dönemde yaşamıştır.
Türk-İslam halk düşüncesinin en önemli yapı taşlarından birisi olan Yunus Emre, şiirlerinden de anlaşıldığı üzere, Mevlana, Ahmed Fakıh, Geyikli Baba ve Seydi Balum ile de çağdaştır.
Mezarı eski ismiyle Sarıköy yeni ismiyle Eskişehir'in Mihalıçık ilçesine bağlı Yunus Emre Mahallesindedir. Demiryolu hattı, mezarının yakınından geçmesi nedeniyle 1946’da yeni bir mezar ve anıt çeşme yapılmaya başlanmış, naşı 1949’da buraya taşınmıştır. 1964’te başlayan son mezar yeri inşaatı 1970’te bitirilmiş ve naşı tekrar taşınan Yunus Emre, o tarihten beri bu anıt mezarda yatmaktadır.
Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre’nin keskin bir gözlem gücü, derin bir hoşgörü anlayışı var. Şiirlerini hece ölçüyle yazdı. Ama aruz denemelerine de yer verdi. Hece ölçüseyle yazdığı dörtlüklerin yanısıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yazdı. Dili arı Türkçe değil. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullandı. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadı. Günümüzdeki divanları derlemedir. 1904’te birinci, 1924’te ikinci basımları yapılan Divan-ı Aşık Yunus Emre’nin yanısıra Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları var.
Yunus Emre, Türk düşünüş edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Onun uzun, devamlı hayat tecrübeleri varlık, yokluk, aşk ve Allah hakkında hummalı zihin yoruşları vardır. Yoksulu zenginden, kâfiri Müslümandan ayırmaksızın, Allah’ın eseri olan bütün insanlara karşı, onlarda Tanrı’dan yankılar bulan, engin bir sevgiyle doludur. Onun, vatan edindiği topraklar üzerinde asıl vatanından bir ömür boyu uzak kalmış bir insan üzüntüsüyle duyduğu gariplikler, kimsesizlikler vardır, özlediği vatan, Tanrı diyarıdır ve Yunus durmaksızın iç ve kafa hareketleriyle olgunlaşıp derinleşen, rint ve coşkun bir derviş hayatını, hep bu anavatana doğru, maddî, manevî yürüyüşlerle geçirmiştir.
İslâm inanışının, üzerinde durmaktan çekindiği birçok problem, Yunus’un serbest ve zeki düşüncelerine konu olmuştur. Şair, duyup düşündüklerini, XIII. yüzyıl Türkçesiyle, her dilin söyleyemeyeceği bir kolaylıkla terennüm etmiştir. Üç milletin, üzerinde yüzyıllarca işlediği Acem dili bile, Vahdet-i vücut inanışını Yunus kadar kolay söyleyememiştir. Onun hiçbir yapmacığa sapmadan, bir sanat kaygısına düşmeden söylediği sade, külfetsiz; fakat güzel şiirlerine bütün Tasavvuf edebiyatında benzer şiirler bulmak kolay değildir.
Yunus’un şiirlerinde İslâmî bir duyuş ve düşünüş sistemi olan tasavvuf felsefesi, Yakın Doğu Medeniyeti’nin ilhamıdır. Fakat, geri kalan her şey, dil, vezin, nazım şekli ve eşsiz bir Türkçe ile söyleyiş, hemen tamamıyle millîdir. Bunun içindir ki Yunus, yedi yüz yıldan beri gittikçe artan bir ilgiyle, bütün Türk halkı tarafından sevilmiş, okunmuş, taklit olunmuş, şiirleri bestelenmiştir. Halk tasavvufunun en ünlü tarikatı Bektaşî tekkelerinde Yunus’u okumak ve Yunus gibi şiirler söylemek, terk edilmez bir gelenek, zevkine doyulmaz bir neşe olmuştur.
Yunus Emre, Türk dünyasının en zorlu, en buhranlı, en sancılı dönemlerinden birinde ortaya çıkmış, ‘sevgi, birlik, dirlik’ anlayışını öne çıkararak milletin fertlerini birbirine bağlayan değerlerin en güçlü savunucusu olmuştur. Aynı yüzyılda yaşayan Mevlana, Hacı Bektaş gibi rehberler ve gönül erleriyle birlikte Anadolu’yu yüzyıllar sonrasına hazırlayan önderden biri olarak tarih sahnesinde ve milletin gönlünde yerini almıştır.
Yunus Emre’yi bugüne taşıyan birkaç husus öne çıkar: Yunus Emre’nin dinî-tasavvufî bir kişilik olarak ortaya çıkması ve halkın kendine yakın hissettiği bu insanlara tarih boyunca ilgi göstermesi, halkın kullandığı Türkçeyi şiir dili olarak kullanması ve bu dilin bütün ifade imkânlarına yer vermesi, şiirlerinin bestelenerek halk arasında kutsal sözler gibi okunması, temel insanı değerleri ve insanın evrensel duygularını (sevgi, hoşgörü, diyalog, birlik, dirlik, inanma, barış, kardeşlik vb.) öne çıkarması ve bunlar üzerinde çokça durması…
Bütün bunlar gösteriyor ki Yunus Emre’yi bugüne taşıyan sebepler analiz edildiğinde, onun şahsiyet ve sanatının şekillenmesine tesir bırakan tarihî, siyasî, sosyo-kültürel ve ekonomik şartlarla dinî-tasavvufî hayat öne çıkmaktadır.” Yunus Emre’nin hayatına dair genel bir değerlendirmeden sonra, tasavvuf yolculuğunun geniş bir analizi yapılmaktadır.
“Yunus Emre, Tabduk Dergâhı’nda manevi eğitimine tamamladıktan sonra şeyhinin izniyle irşat görevinde bulunur. Ancak o hiçbir zaman dergâh sahibi bir tarikat şeyhi olmamıştır. Bu bakımdan belli bir tarikat geleneğinin temsilcisi olarak anılmaz. Çağdaşları Hacı Bektaş, Ahi Evran, Mevlana gibi çağın ruh yenileyicileri kurumsal bir yapıyla iz bırakırken o sadece şiir ve nasihatleriyle adından söz ettirmektedir. Yunus Emre, çağının en çok ihtiyaç duyduğu sevgi, barış, kardeşlik, birlik ve dirlik temalarıyla halkına seslenmiştir. Yunus Emre;nin ''Gelin tanış olalım, işin kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz'' dizeleri; birlik ve dirliğimizi yeniden ihya etmek siyasi tercihlerimizi, etnik kökenimizi, makam-mevkiimizi, sosyal aidiyetimizi, tarikat ve meşrebimizi bir kenara bırakıp kardeşçe yeniden sarıp sarmalandığımız bir anlayışı hayatımıza hâkim kılmak durumundayız. Yunus Emre, Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli, Mevlana gibi çağın yenileyicilerinin yaptığına benzer şekilde sevgiyle, hoşgörüyle farklılıklarımızı değil ortak noktalarımızı öne alarak kucaklaşmak durumundayız. Birlik dirlik için, insanlığa medeniyet sunmak için Yunusça bir çağrıya çok ihtiyacımız var.” .